Pages

22 Aralık 2014 Pazartesi

O'na esir

Hiç uykudan kaçan oldunuz mu ?
Yastığın boğazınızı gırtlakladığı
Yorganın el ayak bağladığı anları çaresizce yaşayan…
Düşüncenin tüm bedene hüküm ettiği anlardan kurtulmanın mümkün olmadığı…
Bir esirden daha esir olunun vakitlerin esiri..
Yokluğun mecbur bıraktığı,var olmanın sadece bedenen olduğu vakitlerde, insan daima bulunmak istediği yerde…
Her şey ‘o’ an her şey görmek istediği
Tüm dünyayı düşman gören gözlerin altında ki çaresizlik.
İnsan yalnız geldiği bu dünyada alışık olması gerekirken bile yalnızlığa karşı ne kadarda zayıf.
İhtiyacı olmayan şeylere ne kadarda tutsak
Var olmasına sebep olanlardan ne kadarda uzak.
Bir kitapta okumuştum;
‘İnsan uzaktakileri hayal etmekten yakınına kör olurmuş.’
Hangi gözlük düzeltirdi bizi ?
Uzaklardan önce yakınların geldiğini ne öğretirdi ?
Kaybediş ?
Terk ediliş ?
Elindekilerden hiç gitmeyecekmiş gibi emin olmak
Bu dünyada sonsuz yaşamın olduğuna inanmakla eş değer…
At artık at gözlüklerini
Sebeplerini gör
Yanındakileri
Düşünce elini tutanları gör, hiç bırakmayanları..
Uzakları sadece bakanlar görür.
Uzaklar bizi görmek isteseydi
Uzaklık olmazdı.. 
Tutan olurdu, beraber yürüyen,
Gülen olurdu bizimle.
Gülmemize neden…

21 Aralık 2014 Pazar

E(k)mek

Sen hiç fırından ekmeğin nasıl çıktığını gördün mü ?
Parasını verip kolayca aldığın şeyin ne büyük emekler harcanarak oluştuğunu bir bilsen...
Herşey en ince ayrıntıyla yapılır.
En ufak maddenin bile fazla kaçması yada eksik olması ne kadar değiştirir, saatlerini verdiğin emekleri ne çabuk çöpe çevirir.. 
Sevgide işte böyle birşey.
Önce bakışları sunuyorsun,
Karşılıklı un ve su gibi
Sonra kelimeler ve akan zaman ekleniyor 
Tuz gibi.
Hamur oluşuyor sevgi gibi
Sevgi doluyor kainata...
Katkı girmiyor içine
Tadı saf ve doğal oluyor.
Doğru söz ve erdemle başlayan aşk gibi
İşin içine karıştımı katkı
Çıkıyor tez vakitte ortaya
Aldatılmaya gelemiyor kimse
Yarım kalıyor
Ekmeğin kokusu
Sevginin büyüsü
Yarım kalıyor bir hayatın öyküsü...
Herşey yerindeyse
Pişmeye başlıyor ekmek
Olgunlaşmadan sonra
Koku yayılıyor dükkana
Sırada bekleyenler telaşeli
Aşıkları görenler gibi heyecanlı..
Ekmek iyiyse iyi çıkıyor dışarı ve kavuşuyor bekleyenine
Sevindiriyor sofraları
Yani sevgili..
Temel iyiyse, sonuçlarıda, yaşantısıda tıpkı ekmek gibi oluyor.. 
O doğurdukça biz yeşeriyoruz
           Girmesin katkılar araya
Bozulmasın masum düzen
Bir olsun bütün olsun
Nar gibi kızarsın sevda

18 Aralık 2014 Perşembe

Bulutlarda sen..

Yudumladığım çayda bile sen vardın
Senin kokun
Senin sıcaklığın
Çayı sevdirenim...
Çayımı alıp kitap okumak İstanbul'un tüm gürültüsüne rağmen.. 
Sevmediğim balkonundayım
Elimde senden kalanlardan bir kupa.
En sevmediğin demlilikde eşlik ediyor bana,
Senin demleyemediğin çayım.
Tek dostum gökyüzü
Ve oyuncağım bulutlar.
Takılı veriyor gözüme bir kuzu
Bilirim nede çok seversin
Ardı ardına geliyor kaplumbağa, araba, sen...
Herşey sen ve sana benzeyen...
Okumak fikri rafa kalkıyor da
Kitap hala baş karakter.
Birlikte okumalarımızdan kalan güzel arkadaş
Seni izlediğim kitap üstü zamanlar.. 
Kaldıramıyorum o yüzden seni izlememde emeği olanları... 
Seni izlemek İskender Pala'dan da
Emrah Serbest'dende cazip geliyor...
Zora ki sevdiğim ne çok şey var
Bize tutunmama yardımcı olan.. 
Sende kalmama eşlik edenler şimdi nede güzel arkadaşlar..
Bulutlarda gidiyor yavaş yavaş 
Sinemada yanmaya başlayan ışıklar gibi.
Bitti diyor bugünde bitti mutluluk.
Kalanlarla yeniden tutunmaya çalışıyor insan
Yarının umut dolu ışıklarına.
Ya gelirseler artıyor, umut aşığın veli nimeti..

16 Aralık 2014 Salı

Sustu(kustu) gökyüzü

Usulca oturduğu bankın üstünde
Akmaya yüz tutmuş gözyaşlarına engel olmaya çalışırken,bu derece üzülmek için ne yaptığını sorgulamaya çalışıyordu.
 Anın duygu yoğunluğundan çıkıp, düşüncelerini temizleyip sakinleşmeye çalıştı. Gözyaşlarına sebep olanın aldığı çantasından bir sigara çıkarırken bir damla yaş akıttı üstüne, ıslanınca daha ağır olur dedi ve çekti içine.. Derin bir nefes gibi gözüksede, acı dolu yılları hapsetti ciğerlerine, boşa akan zamanları.. Ne ciğerleri dayandı buna nede fazlasına nefesi...
 Umursamaz bir edayla geri bırakırken dertleri düşünme eylemine meyillendi. Hatalar neydi ? Nerede durmam nereye dönmem gerekiyordu. Sigarası biterken usulca etrafına bakındı. Yeşile eşlik eden çocukları izledi. Onlarla çocuk oldu.
Düştü 
Kalktı
Tekrar ağladı.
Yere attı sigarasını, başını vucüdun dünyanın yükünü yükleyen gözyüzüne kaldırdı.
Yağmur yağacaktı sanki.. 
Dünyada eşlik edecekti ağlamasına.
Sanki biz senin yanındayız dik dur diyordu kararan bulutlar
Sonra asıl hatasını farketti.
Yere attığı izmaritin etrafta, o masum çocukların içinde ne büyük bir kir olduğunu gördü. Kendi derdinin içinde bıraktığı gibi...
Uzakdan bir hiç, yakından bir dev gibi
Aklına geldi herşey
Zaman durdu o anda
İlk duygusallığını hissetti
İlk ağlayışını
İlk yaktığı sigaranın öksürüğü geldi aklına
İlkler birike birike ne büyük çöp yığınları oluşturuyor dedi.
Eğildi izmariti aldı sanki bir acısı yok olmuştu o anda
İçinde ki çöplüğü buldu ve ufakran büyüğe düşünmeye başladı. 
Doğruldu derinden bir ya Allah nidasıyla
Artık içinde ki çöplüğu temizlemeye kararlıydı.
Ölçtü biçti yürürken kedilerle
Her yaşantının olumsuzlukları geldi aklına
Sorunsuz kimselerin olmadığını farketti.
Dertlerin derecesini...
Şükür dedi
Bunada şükür
Bekleyenlerini bildi ve bekletmemek için gitti..
Yenilerini bulmak için birşeylerin...

15 Aralık 2014 Pazartesi

Akar gider zaman..

Geçmişti yıllar yerde ve gökte
Birtek onda birgün bile oynamamıştı. Zaman hala ogün an hala arkasına son bakışı.
Normal insanlar 3 yıl yaşlanmışlardı hayatlarında.
1 gün saymadığı 3 yılda 10 yıllar gitmişti ömründen.. 
Giderken ruhunu almıştı.. Son bakışındada içinde kalan birazcık yaşama sevincini.. 
Hayat ömür yaşam herşey oydu.. Gitti bir insan yok oldu. Hiç oldu. O gittide gidilen gidemedi yerinden.
Olduğu yerde saydı. Bedeni yollar katetsede onun olmayan dünyada, aklı hep orada kaldı.
Geldi gitti tekrar geldi.. Gelmeyeceğini bildiği halde her gelişinde yinede yılmadı.. Son saniyeler hariç o anları yaşadı her gelişinde.. Göndermedi hiç biryere bıraktırmadi ne yanından ne aklından.. Giden olmadı gönderende.. Sözünü tutan oldu. Son nefesime kadar sen olacaksın sözünü hergün milyonlarca kere tekrarladı. Gideni unutmadı ruhsuz bırakılan bedenine hapsetti ona tutundu. Belki özlerde gelir umuduyla direndi. Direndiği her saat yıl her dakika asırlar gibi oldu ama yılmadı bekledi. Yeni sırdaşlar buldu kendine. Onun izlerini taşıyan herkesde onu buldu onu tattı onu yaşadı.. Sokaklara sordu kuşlara ağaçlara yollara.. Mecnunu olmuştu aşksızlaşmış dünyanın.. Umudu olmuştu gelecek bir neslin.. Örnek olmuştu anlamını yitiren cümlelere ama kendine bir çare olamaıştı.. Kendi kendine gidiyordu ölüme.. Ölmek değildi zor olanda onsuz gitmek ona bakamadan gitmek acıtıyordu canını.. Terkediliş diyemiyordu buna. Yarım kalıyordu. Tutunuyordu seven sevdiği ile beraberdire.. Direniyordu geçen dakikalara inat. Beklemekten yorulmuyordu özlemekten... İnsanların anlamsızlıklarından yoruluyordu. Garip görmelerinden. Bilmiyordular onun zenginliğini.. Servetini... 
Bekliyordu o.. Giden kendi hayatına devam ederken. O gidişe gelmeden yaşamaya devam ediyordu. Bekliyordu ama biliyorduda...

14 Aralık 2014 Pazar

Kalk yaşamaya

Kalk dedi adam
Kaybettiğin düşüncelerini,
Özgürlüklerini geri toplamak için
Kaybolan zamanı kazanmak için.
Hataları toplayıp daha güzel bir gelecek için kalk.
Dikleştir bedeninle birlikde gururunu..
Yorulmuşken susan ayaklarınıda konuştur artık.
Kaldır ellerini çalışsın bileklerin
Varolmak için kalk ayağa
Gidenin arkasından döktüklerin sadece kendinden götürdü
Gidenden bişiler alma vakti artik...
Kalk kendini bul yolunu bul dünyaya boş ağlamaya gelmediğini gör. Dikil dahada dik olmak için. Yıkılmamak tekrardan en ufak acıya...
Bırakmamak için tutunduğun dalları,
Yaşam sıvın akarcasına akan göz yaşlarını durdur. 
Canından giden canları geri çağırma zamanı artik
Zaman artik cana can katmak...
Gidenler yolu bitirdi kalk hadi
Kalk ve bul nedenini hayatın
Acının,gidenin,gideceğin...

23 Mart 2014 Pazar

Vuruyor..

Oturup duruyorsun karanlık odalarda
Soyutlamaya çalışarak kendini insalardan
Kaçıyorsun yeni acılardan,
İçinde ki acıya daha çok yakalanarak
Bulamıyorsun ne derinliğini hayatın
Ne başını umudun
Ne sonunu acının
Çözemiyorsun evlerini
Duruyorsun yerinde
Sen duruyorsun da
Durmuyor darbeler
İniyor tek tek kalbine
Vuruyor tek tek bedenine
Her vuruş bir evre
Her acı bir olgunluk
Bekliyorsun nerede bitecek
Nerede son bulacak çöküşler
Durmuyor zaman ama

Sen duruyorsun
Kalması gerekenler bile bile bir bir kaçarken
Sen sadece izlemekle yetiniyorsun
Akıyor zaman
Aktıkça iniyor darbeler tek tek
Ne zaman nasır tutar kalplerde
Ne zaman hissizleşirim düşüncesi sarıyor her saniyeni
Kanıyor yaraların
Durmuyor zaman
Sabahlar akşam
Akşamlar sabah oluyor da
Ne acılar duruyor
Ne de O…
                   Sen koşsan da peşinden

              Gidene yetişmek mümkün olmuyor..

20 Mart 2014 Perşembe

lazımdı..

Saatin sabahın nuruna yaklaştığı zamanlardayız. Dünya ehli uykusunda dinlendirirken pislenmiş bedenlerini, bizler pisliklerimizi kusma çabasına girenlerdeniz.
 Mutluluğu bulma arzusuyla yanmaya başladığımız bu arayışı insanda yapmamız ne büyük hata zinciriydi.
 Sabahın nuru.. çoğu kişi bilmez bu saati bazen farkında bile olmaz cağrı yapılmadan kulağa..
Sevgiliyi düşünmekten yorulan beyinler
Uykunun uğramadığı bedenler
Kan çanağı olmuş gözlerle karşılanır davet
Gelmiştir sabahın nuru
Senide bekliyordur.
Su lazımdır arınmak için kötülüklerden
Kurtulmak için dünyadan su lazımdır
Davet geldi abdest lazımdır…
Niyet lazımdır sevgiyi verene
Selam lazımdır saygı belirtisine
Huzur lazımdır bizlere
Sevgiyi verene acıyı bile güzel kılana şükür lazımdır.
             

Yol

Gittiği yol mu daha emin kılar insanı
Beklediği mi ?
Vardığında mı bulur en saf sevinci
Gelende mi ?
Bekleyiş mi daha acıdır, gidişler mi ?
Sorular ardı sıra sıralanır
Kahvenin bol insanın yok olduğu geceler de
Yalnızlık oyun oynamaya başlar
Yüzler belirir olur duvarlar da
Kelam akar zaman yine de ilerlemez
En büyük sırdaşın olur seni bir başına bırakan duvarlar
Bir kez daha onayların Hz. Yusuf’un sözünü
‘’Ben hiç yalnız olmadım,hep beş kişiydik ben ve dört duvar’’
Bir giden olur duvar
Bir gelen
Bir sen anlatırsın
Bir o dinler
Dışarıdan gören delidir derde
Sen en akıllı zamandasındır.
Seni bırakmayan dört duvar
Acıların tek şahidi
Mutluluk bilmez onlar…
Mutlu olsak ne arayalım gecenin nurunda yalnız başımıza…
Kahve kokusu yükselir,karışır havana
Sen bir daha içerlenir
Bir daha kurarsın canını yakan en güzel hayalleri

Giden yolunu çoktan almış olsada

19 Mart 2014 Çarşamba

Acı bize kardeş

Umut fakirin ekmeği diyor kağıtlar
Umut ve hayaller ile geçiyor uykusuz geceler
Az uyku zekiliğe delil diyenlere inat aptalca acılarla boğuşuyor insan
Kalp atıyor ama nerede ?
Zaman kimin yanında ilerliyor doluca ?
Bizde akan sadece neden acı ?
Acı bize kardeş
Biz acıya yoldaş
Gidiyoruz her gece sabahlara
Umut ve hayallerle
Bir bakıyoruz Emirgan dayız
İstanbul’u izliyoruz
İstanbul bizi izliyor imrenerek
Bir bakıyoruz Florya sahilde insanlar bize gıpta ediyor
Yapışmışsın elime kimse bakmasın bana diye
İstanbul ve istanbulun aşıkları izliyor bizi nede güzel yakışıyoruz sokaklara
Bitmiyor hayaller
Vakıftepede yapıyoruz düğünümüzü
Bütün davetliler imreniyor bize
Dünya imreniyor bize
Hayallerin ucu bucağı yok
Yeter ki güneş düşman olmasın bize
Normal insan maskesi düşmesin yüzlere
       Hayallerin yok ucu bucağı
     Hayaller umutlar istekler bizim
      Biz yazıp biz yönetiyoruz mutluluğu
  Acı bize bu yüzden kardeş

Bu yüzden kıldık mutluluğun namazını

18 Mart 2014 Salı

Uzak

Uzaktan izlemekle yetiniyoruz bazen hayatı
Uzaktan mutlu
Uzaktan zengin
Uzaktan aşığız biraz hepimiz
Ya çok korkuyoruz reddedilmekten
Ya da cesaret hapı henüz bulunmadı
Uzaktan mutluyuz
Oynayan çocukları izlerken
Kavga eden insanlara merakla bakarken
Uzaktan zenginiz biraz biraz
Zenginleri anarken
Hayaller kurarken
Onları eleştirip yerlerine geçerken…
Uzaktan aşığız biraz hepimiz
Konuşmaya korkarak
Gitmeyerek yanına
Haykıramayarak içimizdekileri
Konuşamayarak özgürce
Uzaktan aşığız
Gülmesiyle gülen
Üzülmesiyle kahrolanız
Uzaktan biz iyiyiz de
Bizi uzaktan izleyenler iyi midir ?
                       Göz hep uzakları aramakta

                              Bundandır yakına kör oluşumuz…

Çay,Kalem,Kelam

Çay,Kalem,Kelam
Yazıyoruz
Yazmaya çalışıyoruz
Kalem elimizde
Çayımız deminde
Acı yine bedeni zorluyor
Dışarı çıkaracak yollar lazım
Yok artık menfaatsiz dostlar
İçimizde büyüyor
Tohumlar tüm zerremizde
Acıyla birlikte lal oluyor beden
Kalem geliyor akla
Yaz diyor yaz rahatla
Başlıyoruz boş sokak boş kaldırımlar
Onsuz geçen gecelerden
Onsuz uyanılan sabahlara..
Bakıyorsun mutluluk hiç..
‘’Oysa tek dilekti mutluluk’’(sagopa kajmer)
Kim aldı nereye sakladı onu
Kim çaldı kim düşman bize
Çocukluğumuzla birlikte geride mi kaldı masumane gülmeler
Büyüyünce yasak mı sebepsiz sevinçler
Ağlamaklı gözlerde mi yaşam
Yaşamak başlı başına acı kervanı mı
Kervana mutluluk almak çok mu para?
Dünyalar kadar açsak kollarımızı
Bu kadar seviyoruz desek de gelmez mi ?
Gelemez mi ?                            
Acının kardeş olduğu bedende                    

Mutluluğun namazı

17 Mart 2014 Pazartesi

Gelmeyecek

Sabahın bulunmadığı zamanlar
Düşüncelerin satranç oynadığı
Gözlerin meşkuliyet
Ellerin bir el aradığı sabahı olmayan geceler
Soğuk olmayan havalarda bile üşünen
Yalnızlık dolu zamanlar
Gökyüzünde ki yıldızları saydığın
Aya onun yüzünü yerleştirdiğin
Yaprak seslerinde onun sesini bulduğun geceler
Her gölgeyi o sandığın
Her ışıkda onu aradığın
Kaybetmişliği en derinde yaşadığın geceler
Ekmeği ağzından düşüren martı gibi çaresiz
Gidenin dönmeyeceğini bilerek geçen geceler
Sabahlara uyanmaya korktuğun
Büyük yatakda küçük düşler
O gitti
Gelmeyecek
Gelemeyecek
Ama sen
Gidemeyecek
Bekleyeceksin  bir ömür

Çaresiz, yorgun, aç, susuz

16 Mart 2014 Pazar

Kuş olup uçmak

Zamanın durduğuna inandığın günün ortasındasın
Aynı yerde, aynı masada ama onsuz
İşgal ettiğin tüm yerlerinde istanbul’un
Onunla bir anı
Onunla bir yaşanmışlık
Heryer O
Her insan O
Her soru sen
Her cevap O
İki kişilik cevaplardan vazgeçemediğin zamanlar
Anıların ağır geldiği
Kaçış planlarının santim santim işlendiği zamanlar
Gitmek gerektiğinde bile o olmuş bir beden
Onunla atan bir kalp
Onu isteyen düşünceler
Artık öğrenmişsindir
Zaman ne olursa olsun
O sende olduğu her vakit acı senin bir parçan olacaktır
Kaçtığın yer ucu bucakta olsa
Yanı başından atamayacak
Yokluğunda var olacak
Onu yaşamaya devam edeceksin
Yolda,denizde,uykuda
Her gecenin sabahında
Gözünü kapadığın an seni bulacak
Açmamak için direneceksin
Sonsuzluk cazip gelecek
Yavaş yavaş öleceksin
Ölüm fikri benimsenecek
Ona kavuşmak için her yol hak
Her yol O olacak
Bilecek, Gideceksin
          Yar yeter ki çağırsın

    İnsanoğlu kuş olup uçmasınıda bilir.

15 Mart 2014 Cumartesi

Sadaka

Cam silen çocuğu görmezden gelecek kadar kör oldu mu hayat ?
Sadakayı bilmeyecek kadar çahilleşti mi?
Allah seni sevdiğine bağışlasınlara kalmadımı ihtiyaç ?
Sevdiklerimiz yanı başımızdan gitmez mi oldu ?
Yada sevmeyi mi unuttuk
O’nu sevmeyi
Yari,Anayı,Babayı sevmek
Nerede kaldı sevdiklerimiz
Sadakalar nerede
Bir hayır duamız nerede?
Aç olanı doyurmak nerede ?

8 Mart 2014 Cumartesi

Akrep,Yelkovan,Çay

Saat gece yarısına vurmaya başladığında
Akrep ile yelkovanın yarışı biter
Zaman biz acı cekelim diye çoğalır,akmaz
Saatleri saydığın dışı dolu içi boş gündüzlerden
Saniye saydığın baştan sona yalnızlık dolu gecelere..
Zaman durmuştur bir kere
Seni oyalayacak tek şey acı düşüncelerdir artık
Bide senin çabalarına rağmen seni terk etmeyen sinekler.
Ne garip değil mi onlar bile birden çok
Herkesin bir eşi var bizim yok…
Aslında acı olmayışından çok, olduğundan dolayı…
Herkes yalnızlıktan dert yanar ya
Aslında yalnızlığın gelişi bile çokluktan
Seversin birini deli gibi

Annen gibi
Ekmek gibi
Çay gibi
Belkide kimseyi sevmediğin gibi seversin
Hayatının her saniyesini onunla doldurur
Her kareye onu yerleştirir
Çayın deminde bile onu bulursun.
Bütün olursun
Bir olursun
Bilmezsin,düşünmezsin hiç gidişi
Unutursun yarını
Unutursun ölümü
Tekmiş gibi
Akrebin yelkovanı sevdiği gibi seversinde
Unutursun pili
Unutursun gidişleri
Sonra alırlar senden onu
Bir başkası,bir kaza,bir sebep
Gider işte kalırsın yalnız
Gider işte bir sineğe imrenir olursun
Dünya durur
Zaman durur
Ama sen duramazsın
Her kare hayal olur
Her çay o olur
Her gelen o sanılır
Her gidende o…
Bilirsin gideni tutmak mümkün değil
Bilirsin ama çabalarsın
Kazırsın tırnaklarınla amaçsızca
Çabalarsın
Ama bilirsin gideni durdurmaya güç yetmiyor.
Gidişin ardından kalırsın yalnız
Bu yüzden sende gidemezsin
Bilirsin artık acı,sıcak çaya benzemez
Bilirsin acı merhemle dinmez
Gidemezsin kalırsın
Yalnız bir başına
Karelerde yaşarsın hatıraları
Gittiğiniz yerlerde
İçtiğiniz çayda
Bilirsin giden dönmez

Bilirsinde sen gidemezsin…

6 Mart 2014 Perşembe

Biz Neyiz

Yalnızlıktan delinmiş çoraplarız aslında biz
Doğru ütülenmemiş pantolon
Kırışık gömlek
Hazırlanmamış yemek
Soğuk yatak
Huzursuz gece
Uykusuz zaman
Günaydınsız sabah
Hepimiz biraz yalnızız
Biraz gitmiş
Biraz gidilen
Hepimiz biraz çaresiz

Geçmişte yaşayan
Geleceğe kör olan
Hepimiz biraz ağlamaklıyız
Aklımıza düşen en güzel zamanlarda
Hepimiz biraz çocuğuz, okul çıkışlarında
Biraz masumuz hepimiz, yokluk vaktinde
Biraz kızgın
Canımız yandığında
Hepimiz bir eksiğiz
Hayatın bir sillesin de
Hepimiz birer çaresiz
Hepimizi toplasan belki etmeyeceğiz bir
Ama sen gel
İki kalp oluruz tek bedende
Ağlarız  birlikte
Güleriz de
Var oluruz büyümeye
Birliğe
Hayata
Bir oluruz sevmeye sevilmeye
Yalnızlığın betimlemelerinden kurtuluruz
Mesela kahve raflara kalkar
Çayı sereriz ortaya
Mesela ben demlerim
Sen Ali Ural okursun bana
Ben dinlerim
Bir daha severim
Bir daha acır canım…


Fert

Ne yapmak için yaşıyoruz
Ne yapabilmek için
Ekmek olmak için mi aslanda
Aslan olmak için mi…
Çabalarımız hayallerimize mi endeksli
Hayallerimiz mi çabamız kadar
Sormak eylemi bize mi ait
Yoksa hayat başlı başına bir soru cümlesi mi
Hayatı neresinden yakalıyoruz
Canımız ne derece yanıyor
Özeniyormuyuz gökte salınan martıya
Onun çabasına imreniyor muyuz
Aslandan aldığımız ekmeği ona atmak için çok mu çabalıyoruz
Fırlattıklarımızın arasında başka neler var ?
Dertler
Umutlar
Hayaller…
Onlarıda yok etmek mi istiyoruz
Çabamız mı yetmiyor
Gücümüz hayata küçük mü kaldı
Olamıyormuyuz
Toprakda solucan
Suda balık
Olamıyor muyuz
Dört Dörtlük insan
Bir şiir olamıyor muyuz Atilla İhan’dan
Olamıyor muyuz
Bir evlat
Bir fert
Bir anne
Bir baba
Olamıyor muyuz
Mutluluk için atan bir kalp

Mutsuzluklara inat

5 Mart 2014 Çarşamba

Hucurat

Hayat ‘Ben’ kavramlarından başka bir şey değil
Oturuyorsun yalnızlığa
Dert sen
Acı sen
Keder sen
Senden başka yok
Senden başkası umrun dışı
Bir terk ediş,ediliş kör ediyor bizleri
Bir yerlere bombalar düşmüş
Yavrular
Analar
Babalar ölmüş
Umrun dışı
Sen sadece kendi acındasın
Olumsuzluklar çevrelemiş dört bir yanımızı
Beden bir ıssız ada
O yok
Bu gelmedi
Şu nerede…
Tüm sessizler nerede ?
Nerede soğukda mendil satanlar ?
Bizler nerede ?
Adamıza insan kabulu yok mu ?
Ne türden şartları var vizelerin..
Bu körermeler neden ?
Neden yıkıyor en ufak depremler
Temelleri mi zayıf attık
Çalmalarımız mı vardı malzemeden
Nerede kusur
O nerede
Biz nelerde
Ne diyordu bir kesitte
‘’Hani biz kardeştik bir birine kenetlenen
Hani hucurat suresinin 10. Ayeti’’

  Vesselam..

4 Mart 2014 Salı

Şah..

Ne için
Neden
Ve nerede yaşıyoruz?
Kendimize mi mücadelemiz
O dediklerimize mi ?
Neden hiç ben için yaşayamıyoruz ?
Neden hep onlar ?
Onlar ne der
O öyle
Bu böyle
Nereye kadar ?
Bu hayatın bizi nerede
Şahı unutmuş
Piyon derdine düşmüşüz.
‘O’nların umurunda değilken
Neden bizde hep başrol oynuyorlar?
Neden bu kaygı, serzeniş ?
Nereye kadar O olacak ?
Nereye kadar biz hiç  ?
Mezar ?
Orada bir başımıza kalınca mı ?
Kahramanı belli olan hikayelerde diğerlerinin önemi nedir ?
Yusuf ile Züleyha’dan başkasını kim bilir ?
Şems ile Mevlana’dan
Seni senden başka kim bilir ?
Kim değer verir ?
Şimdi bırak elinden piyonu
Şaha odaklan
Şahı şah yapana.
Vesselam…


3 Mart 2014 Pazartesi

Açlık

Bir çocuğun masumca ağlamasından ibaretti hayat
Açlık….
Dünyada ki bütün döngünün üstüne kurulduğu sebep..
Aç kalmamak için çalışmak
Avlanmak..
Yaşamak için her şeyin çözümü açlığı gidermek…
Yemeğe acıkmak
Suya
Temiz havaya…
Ya sevdaya ?
Sevdaya da acıkır mıydı insan ?
Bir çocuk annesizlikten ağlamaz mı ?
Ya biz ?
Sevgisizlikten
Yalnızlıktan
Üzülmez
Ağlayamaz mıyız hiç ?
Sevginin açlığı neyle doyar?
Diner mi, yoksa hep mi açız ?
Beden açlığı bir yerde elbet son bulur da
Sevgi nerede?
Açlıktan 1 ay
Susuzluktan 1 hafta sonra ölüyor ya insan
Sevdasızlığın ölümü ne zaman ?
Ne zaman dinecek
Ne zaman son bulacak
Büyüyünce mi?

Ölünce mi ?

1 Mart 2014 Cumartesi

Mektup

Mum ışığında geçen gecelerden gelen sabahta
Yolu gözlenen postacı..
Mektup gelecek yardan sıladan
Mektup gelecek içinde ömür
İçinde mutluluk yazan
Göremeyip bilmediğimiz
Duyup dinlediğimiz yıllar
Mektup gibi bekleyemediğimiz
Telefonumuza gelen mesajlar
Yazımı günler
Yazımı mum ışığında nice gecelere sığdırılmaya çalışan bir sayfa
Mektup kadar olamıyor günlerimiz…
Zaman mı yıprattı sevdaları
Sevdalar duyduklarımız da mı kaldı ?
Kulaktan kulağa geçerken bize sadece ismimi kaldı ?
Sevmek kısmı kimde kaldı ?
Nerede bıraktık düşünmekten uyuyamadığımız geceleri
Onunla uyanılan sabahlar nerede
Bıkkınlık mı geliyor bizlere
Yoksa her şeye sevda mı der olduk
Nerede sesine şiirler yazılan sevda
Nerede uğruna nefisler durdurulan
Nerede kaldık biz
Hangi zamanda
Sevda nerede kaldı

Sevdalılar nerede 

28 Şubat 2014 Cuma

Sahte gülücükler

Geceyi sabaha kavuşturmaya çalışıyoruz. Aklımızda O kalbimizde O
Düşünmekten uykunun uğramadığı gözlerle arıyoruz ilgilenecek 3. Nesneleri
Sabahlar olmuyor
Zaman duruyor
Ama biz ilerlemeye devam ediyoruz.
Düşünceler birbiri ardına akarken
O hala baş rolü üstlenmeye devam ediyor.
Onunla gelen hayaller, onunla Devam ediyor.
Mutluluk hissi sadece fikir olarak kalırken
Acı kat sayılarında yaşanıyor.
Gökyüzü eşlik ediyor
Ay gülüyor bıyık altından
Birbiri ardına geliyor umutlar
Ta ki Güneş bitirene kadar bizi
Ta ki hayallerin sonuna geldik der gibi
Gün doğuyor
Normal insan maskesi düşüyor yüzümüze
Sahte gülücükler alıyoruz portmantodan
Belli etmiyoruz dışarıya içimizde ki volkanı
Biz içimizde seviyor,acı çekiyoruz
Dışımız bayram yeri
Dışımız normal insan
Bekle bizi bitmeyen gece
Güneş elbet yine gidecek
Biz elbet hayallerimize,mutluluğumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz..

26 Şubat 2014 Çarşamba

Ekmek kimde ?

Hayat kime zordu ?
Ekmeği olmayan ama paylaşanı çok olana mı ?
Ekmeği olup da kimsesi olmayana mı ?
Bir sokak çoçuğu gördüm ayakkabı boyayan yanında küçük kardeşi gülücükler saçan. Mutlu olmayı bilen paylaşan insanlar…
 Bir adam gördüm tam takım kıyafet ama yalnızlıktan kaskatı olmuş bir kalp bir yüz..
 Yalnızlık etrafında Dünyanın olması ile gidebilseydi keşke…  Arkadaş denilenler yok edebilseydi.
Kalbe dokunamayan daima bir hiçti.

Kalbinin içinde gülücükler saçamadıkdan sonra,elinde ki milyonlar ile satın alamadıktan sonra neye yarayacak servet ?
Karamsarlık mı dolu hayatımız
Hayat mı bizi karamsar yapıyor.
Gülen yüz maskesi nerede satılmak da ?
Kaç paraysa alalım dinsin kalp de yara..
Boyacı olalım yada
Para için yanımızda olanlar yok olsun
Bir küçük kardeş de bizim olsun
Gülelim kalben
Ağlayalım da
Ama ağlarken olsun yanımızda bir el bir omuz.
Paralar sizin olsun
Dünya sizin
Bir gülen yüz bizim olsun

Gerçek dost bizim….

25 Şubat 2014 Salı

Boşluk

Sensiz, Sessiz bir Dünya
Boş sokak
Boş ev
Boş Dünya…
Gidişinin ardından kalanlarla yaşamaya çalışma çabam..
Bir gidiş bir eksiliş diye bilirdim.
Bir gidiş bir gidişten öteymiş.
Bir eksiliş
Bir yokoluş
Bir bitiş…

İki kalbinin olduğu bir hayattan
Tek kalbe çekilen bir hayata dönmenin acısı
Alışkanlıkdan mı, adayıştan mı vazgeçişti bu gidiş?
Alışmışmıydım sana, senin yoluna
Sıcaklığına 
Nefesine 
Seninle daldığım ufka..
Yoksa adamışmıydım yolumu sana
Senden öteye
Seninle yürümeye
Seninle birden iki olmaya
Alışkanlık olsun
Adayış olsun
İkilik olsun 
Teklik olsun
Olan ne olacaksa olsun
İçinde sevgi olduysa 
Her gidiş bir yokoluş
Bir tek oluş…
Sıkı tut elindekini
Dört el ol sarıl
Dört ayak ol yürü
Geleceğe,mutluluğa 
Bütün olmaya
Bir olmaya
Birden çok olmaya…

24 Şubat 2014 Pazartesi

Pişmanlık

Pişmanlık nedir ?
Arkada bırakılana dönüp bakılır mı ?
Her gidiş bir acı mıdır ?
Her acı gidişlerden mi gelir
Hayat uzun bir yol doğumdan ölüme süren
Yollar insan,insanlar duygu,duygular acı..
Anne ile başlayan ilk hayat
Binlere süren bir yaşam
Ölümün geldiği her an bir yok oluş

Hep terkediliş
Terkeden her insana vicdansız bakışımız
Sol omzumuzdan hep bir geriye bakışımız
Gidene mi kızışımız,kendimize mi ?
Biz mi eldekini göndeririz?
Eldekiler mi gitmeye can atıyor
Dışarıdayız hepimiz neden daha dışarılara bakmakdayız?
Bir gidişte pişmanlık yenisi gelene kadarderler ama insanoğlunun her anı pişmanlıktır.
Gitti diye pişmanız
Geç geldi diye pişmanız
Gelmedi diye ?
Beklemenin adımıdır pişmanlık ?
Beklememenin mi ?

21 Şubat 2014 Cuma

Çocuktuk biz...

Çocukken kurduğumuz düşlerimiz vardı
Kim aldı onları ?
Kaçını sattık ekmek parasına
Kaçını yare , yarene
Oturduğumuz her yer dev ekran sinema salonuydu..
Bir bisikletimiz olurdu, bir patenimiz..
Sınır yoktu
Sınır koyan da
Gerçeklerden en uzak olduğumuz zamanlar
Çocuktuk bilmezdik ekmeğin kimin midesinde olduğunu..
Servet bilirdik babamızın gülümsemelerini
Kurardık uçsuz bucaksız hayallerimizi…
Ne zaman ki her hayali hüsranla finallendirdik..
O vakit acıyı göz yaşını öğrendik.
Daha küçük daha uzun süreli hayallerimiz oldu
Hayalleri hayatımızın baş köşesinden hiç atamadık, birde bisikleti…
Bize alınmayanı evlada alma hayali…
Zaman geçtikçe öğreniyorduk aslanı babadan
Hayaller yine aynı zaman dahada uzuyor..
Hayaller küçülüyor.
Dünya Büyüyor.

Ve boğazda düğümleniyor cümleler…

18 Şubat 2014 Salı

Molalar...

Uzun yollar
Uzun hayatlar
Her yerde bir mola
Her mola bir Acı
Her acı bir hatıra
Hayat uzun bir yol inişli çıkışlı
Yol kenarları dopdolu,bomboş
Dolunun içinde boş insan
Boşun içinde dolu.
Yoruluyor bünyeler dinlenmek istiyor.
Mola yerlerinde…
Metroda sızıyormuş gibi bir omuz bir cam kenarı arıyor.
Bulamayan dinlenemeden daha çok yoruluyor devam ediyor yola…
Bulan ise varış durağında yaşayacağı acıyla..
Kazanmak hiç yok sanki bakışta
Gözler hep ufuk hep bitiş…
Anı yaşayan yok az sonra telaşından
İstirahat gitti bitme telaşından
Yollar da mola çok
Her mola bir acı
Her mola bir bitiş

Bir terk ediş, ediliş…

16 Şubat 2014 Pazar

Seni Seviyor muyum ?

Neydi Seni Seviyorum denen illet cümle ?
Ekmek miydi, Peynir mi ?
Hava mı , su mu ?
Ana mı , Baba mı ?
Neydi ki
Bu kadar değerliydi
Yakıyordu bu kadar canı, cananı
Doymak ezelden ebede ihtiyaçtı
Kuşun sesi,insan sesi, müzik sesi..
Seni Seviyorum ne sesiydi de bu kadar değerliydi.
Hangi şarkının sözleriydi?
Hangi duanın ayeti ?
Hangi bilinmezin bilineni…
Sevgiyi belirten baş cümleydi..
Seni Seviyorum.
Aşkın,sevdanın,bağlanmanın öznesi yüklemi… nesi istersek oydu
Tek bir cümle yetiyordu sevene sevilene
Kalpten gelen tek bir cümle
Her cümle kalpten mi gelirdi de
Bu kadar çabuk inanılırdı…
Gözlerde ki ışığı göremeden söz gerçeklik kazanırmıydı ?
Seni Seviyorumların bol
Sevilenlerin az olduğu

Dünya’ya Merhaba….

15 Şubat 2014 Cumartesi

Zamanlar Zamanlar

Yaşamak için var mı vaktimiz ?
Onu yaşamak
Kendini yaşamak için…
Şuanın değeri var mı bizde ? Elindeyken sıkıca tutmayı,kocaman sarılmayı neden bilmiyoruz ki.
Gidişlerden sonra gelen pişmanlıkların
Faydasından çok vardır zararı
Ah görseydim
Ah konuşsaydım…
Ahlara imkan vermemeli insan
Keşkeleri kenara atmalı
Yakalamalı zamanı kursağından
İtemedikçe akıtmamalı
Bilmeli değerini her saniyenin
Bilmeli yari,anayı,babayı…
Yanımızda diye hep kalmıyor zaman
Her akışı götürüyor bir yarıyı Yaradana
Bir bakıyorsun boş kalıyor avuçlar…
Saracak toprağı elbet zaman
Duracak en dolu anda
Bitecek nefes
Kalacak beden…
Gidecek insan toprak olacak
Gidecek insan ayrı olacak
Bırak keşkeleri kenara
Sarılmamak için toprağa

Sarılmamak için zamana…

14 Şubat 2014 Cuma

Sessizce

Gidiyoruz sessiz yollarda
Sessiz bedenler
Sessiz hayaller
Karanlıkları seçiyoruz
Boş kaldırımları
Boş caddeleri
Kalabalıkları bile boş görmek istiyoruz
Baktığımız her yüzde onu görmek
Onu düşünmek
Onunla olmak..

Onu hissetmek…
En büyük ortamlar bile sessizlik
Kendi içimiz
Kendi hayallerimiz…
Beden nerede olursa olsun
Fikirde ne varsa yaşayan odur..
Kafamızın içinde kiminleysek
Beden orada
Düşler orada
Hayaller orada…
Biz hep onunla
Onu yaşadığımız yerde
Onunla vakit geçiriyoruz.
O gelir mi gelecek mi, düşünmek bile istenmez, katlanılmaz acı…
Yollar elbet biter
Sonumuz bizimde elbet çıkmaz sokaklar olur.
Vakit biter zaman durur
Ecel gelir
Biz yine hayallerimizde yaşarız
Onunla ne de güzel yaşarız…

Martılar..

Denizler hep bir bekleyiş midir ?
İnsan oğlu deniz kenarında hep huzur bulduğunu söyler. Gelenlerin hayallerinden mi yoksa gidenlerin gerçeğinden mi ?
İnsana acıda huzur verir mi ?
Gidişin gerçek olduğu dünyada gelişler nerede ?
Nerede bekliyor bizi gelecek?
Gelecek aslında hiç gelmeyen mi ?
An bizimken yarında ne var ?
An-ı yaşamak yerine daldığımız hayaller/Acılardan çıkıp da önümüze bakmak için neyi bekliyoruz ?
Yarından kim emin, Sabaha kimler uyanmış ?

13 Şubat 2014 Perşembe

Çoçuktuk biz...

Zaman neye çare ?
Unutmaya mı ?
Alışmaya mı ?
Nasıl olur ne yapılırda ilk aşk unutulur ?
Çoçuksundur, Aptalsındır birazda..
Sevginin adını bile bilmezsin
Saçını çekersin, silgisini alırsın
Kızdırırsın biraz biraz, Aptalsındır çünkü
Yada çoçuğuz bilmeyiz sevginin nasıl gösterileceğini…
Ali ata baklarda yazmıyordu bizim düşüncelerimiz.
Din derslerinde, yazın gittiğimiz kuran kurslarında da…
Küçüktük biz arkadaşımızın yediği dondurmayı yemek bile kötüyken nereden gelecekti aklımıza öpüşmek

11 Şubat 2014 Salı

Nereye gitmekte ümmet?

Neredeyiz aslında? Aklımız yerinde mi yoksa hep bir yerde mi unutuyoruz? Hayallere mi dalıyoruz yoksa aklımız onları mı yaşıyor? Bir gün, hayallerde bitecek mi bu Dünya’da yoksa tatmin olamaz mıyız biz insanlar? Yaşıyoruz hayatı doğumdan ölüme kadar. Özlüyoruz yazın soğuk, kışın sıcak havayı. Yanında sıkılıyoruz babanın, gidince sarıyor özlemi bedenimizi.
Elimizdekinin mi değerini bilmiyoruz yoksa varken hissetmiyor muyuz onları? Hangimiz bisikletim var diye gerçekten sevindi, olmayan bir şeyine üzülmek yerine?
Ne yapmaktayız bizler, ne için çabalamak da? Evde dışarıyı ya da sevdiklerimizi düşünüp yanlarına gittiğimizde neden kıymetleri kalmıyor? Özlem bu kadar çabuk mu diniyor biz insanlarda? Neden evliliği iple çekerken yarı yolda kalıyor insanlar? Boşanmalarda çocukluktan kalma mı? Gözümüzü yükseklere dikenler nelerdi? Komşunun çocuklarımı hep yüksek notları alan? O komşularda daha kötü çocuklar yok mu? Bizde şimdi öyle mi yapıyoruz? Komşu yeni ev, yeni araba almış… Neden hep kıyaslama iyilerle? Neden İstanbul’da sadece Taksim, Bebek, Nişantaşı var? Esenler, Sultan gazi, Balat nerede? Balat’ın resmini çekmek güzelde düşünmek neden kötü? Nereye gitmekteyiz biz kullar, şükrümüz nerede?
Açlıktan karnına taş bağlayarak namaz kılan EFENDİMİZ (sav)’i duyup ağlarken, biz ne durumdayız? Bir ümmet olarak hangi durumdayız biz? Bizim gözümüzde Somali nerede? Pakistan, Arakan, Mısır… Onlarda komşunun çocukları değiller mi? Ramazan geliyor mübarek Ramazan. Açında, tokun da bir olduğu… Komşunun hatırlandığı ay geliyor. Somalili kardeşin ‘Bizler sahur ve iftar yapamıyoruz, Allah tuttuğumuz orucu kabul eder mi ?’ dediği ay geliyor… Hiç olmadı, zekâtlar ile beslenen komşulara bayramlar geliyor.
Şükür geliyor ya Rab sen kimseyi açlıkla imtihan etme diye.
Şükrümüz daim komşularımız baki olsun…
Paylaşmakta ki huzur ve bereket hiçbir şey de yoktu.
Dua müminin her şeyidir.
Vesselam…

Nereye gidiyoruz?

İnsanlar nerede? Biz mi kör olduk, hissetmez olduk, yoksa onlar mı kaçar oldu bizlerden? Etraf çok mu karanlık, ışıkları kim söndürdü? En yakınımız dediklerimiz nerede? Gece kafamızı yastığa koyduğumuzda neden güçsüzleşiyoruz ki? Soru sormak bizlerin elinde de cevapları kim çaldı? Bir yol gösterenimiz mi yok? Doğruyu yanlışı öğretenler var mıydı?
İnsan doğar, yaşar ve sonsuzluğa uzanır. Kendini bilmeye başladığı zaman asileşmesi de başlar aslında. Anne ve baba doğruyu öğretir aslında ama bize dışarıdaki yanlışlar daha cazip gelir. Yakın olmaya başlarsın insanlara ama bir o kadar uzak kendine.
Dost bulursun gündüzlerde yanında yürüyende, karanlıkta neredeler? Herkesi de almıyoruz hayatımıza ama neden geceleri acılar bizimle? En başında mı yakınımızı bulamıyoruz? Mutluyken huzurluyken hatırlamaz olup da acılar gelince neden O’na koşuyoruz? “Ben sana çok yakınım (bakara 186)” sözü gelir akla da neden Eyüp(a.s) hiç gelmiyor aklımıza? Neden mutluyken sadece biziz, ya da hep biziz? Neden ‘insanlar’ yok?
Soru çok cevap da. Bizler sormayı nasıl başarıyorsak cevapları da biz buluruz… Tek sorun nerede arayacağımızı bilmekte… Bende her gece soru sorar cevapsız kalırım. Kimi zaman cevap da bulurum. İnsanlardan acı hep geliyor bizlere gidenler, unutanlar, can yakanlar… Habili’de en yakını öldürmedi mi? Hüseyin’i?
Soru çok, cevap çok. Varsın çoğu da bizde kalsın. Kusurları örten burada da örter inşallah…

Uzaklarda kimler var?

Zamansız gecelere hapsolmuş bedenlerden biriydim aslında. Gidişlerle gelen acılardan katılaşmış, katılaştıkça kendi kabuğuna çekilerek küçülmüş… Kimi bedeninden bir parça kopmuş olarak hissetse de ayrılığı aslında gidişle yarım kalan ruhtur. Uzakta ki bir bedeni yanında hissettiren ruhtur. Her saniye yanındaymış, kokusu hep seninleymiş gibi… Ruhumu da besleyen hayallerim değimliydi?
Onu görmekten ibaret olan zamanlar vardı. Ona dokunmak sarılmak,
sıcaklığını hissetmek, belki de tek arzu kendini güvende hissetmekti. Küçük bir çocuğun annesinin yanında hissettiği güven duygusu. Zaman akacak saatler günleri günler ayları… Kovalarken sen her saniye çok uzakta olsan da yanımda olacaksın. Hayalimle ruhumu besleyeceğim zamanlar… Duvarlara bakacağım resimlerinle süslediğim. Oradan seni canlandırıp uçsuz bucaksız boş sokaklara çıkarıp hep hayalini kurduğum yağmur altında şarkı söyleyerek meşhur aşk yürüyüşümüzü yapacağız. Ölü olan bir aşkı yeniden canlandırmış olacağım, belki de komada ki bir hastayı canlandırır gibi canlanacağız.
Ruhsuz kalmış bedenlere ruh sağlayacağız beklide… Sonucu ne olursa olsun biz olacağız, bir arada… İmkânsız olan bir şeyi canlandıracağım yaşamaya ümit edebilmek için. Yada o gücü bulabilmek için. Bizler istedikçe Aşk güzelleşir. Bizler istedikçe umutlar büyür, yeşerir, biz biz oldukça gelecek güzelleşir. Özlemek yarınlar için güzeldir. Uzaklık nedir ki sevgili biz O’nu da görmeden sevmedik mi?

Neden varız bu hayatta?


    Ebediymiş gibi yaşama çabamız neden? Ölümü neden unutuyoruz? Ölümden sonra gelen sonsuzluğu bildiğimiz halde, neden yokmuş gibi yaşıyoruz? Dünya için kenara onca şey toplarken, sonsuzluğa neden yatırım yapmıyoruz? Varoluş sebebini unutturacak kadar güzel mi Dünya? Aşkı yaşamak, dünyevi tatların keyfini sürmenin cazibesine ne kadarda kapılmışız… Gerçekleri görememek nedendir? Birileri bize ya dört dörtlük yaşayacak ya da vazgeçecek misin dedi? Keyfimizin istekleri için para kazanma arzusu ile yanıp tutuşurken ebedi huzura neden âmâ olmuşuz? ‘’Cennet bedava, cehennem parayla (C. Ahmet Hoca)’’ ne kadar da güzel tasvir bizlere. Bir kıyamet ayetinin korkusu ile ciğeri patlayan sahabeye karşılık bizler mi varız ahir zamanda? Namaz kılmaya neden emeklilikte yapılan bir iş gözüyle bakılmakta? ‘’Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım(Hz. Muhammet(sav))’’ sözü bizim dünyamızda nerede?
    Fitne, gıybet neden fark edilmez derecede yerleşmiş bizlere? Nerede kaldı ‘’Gıybet edene sus diyene yüz şehit sevabı yazılır ‘’hadisi… Neredeyiz bizler? Yollar nereye götürmekte? Doğruyu da göremeyecek kadar kör müyüz? Nedendir kötü peşinde koşmamız? Kukladan ne farkımız kaldı o zaman? Nereye gitti bizim düşünme gayemiz? Bize sonsuz huzuru gösteren onca yola gitmek varken neden orası? Kötü gözle bakmak nedendir cemaatlere? Ne aktarıyordu bizlere Ebu Der da (r.a); “Allah Teâlâ, kıyamet günü yüzleri apaydınlık, inci minberler üzerinde oturan ve herkes tarafından kendilerine gıpta edilen bir kavim gönderilecektir ki onlar, ne peygamberler, ne de şehitlerdir.” Bir bedevi dizleri üstüne çöküp, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e yalvardı: “Ne olur onları bize anlat da bilelim” Şöyle buyurdu: “Onlar, çeşitli kabilelerden, çeşitli ülkelerden Allah için birbirlerini sevip bir araya gelen ve ihlas içinde Allah’ı zikredenlerdir” (terabani, el-Mu’cemu’l-Kebir’de.)Toplumda bir arada Allah’ı zikretmek bile yadırganır olmuş oysa ne kadar güzel hadisler vardır bizlere yol gösteren…
    Ebu Hureyre(r.a): “Peygamber(sav) Mekke yolunda yürüyordu. Cümdân denilen bir dağa uğradı ve şöyle dedi: “Yürüyün burası Cümdân’dı., Müferridler geçmiştir” ‘Kimdir müfferidler, ey Allah Resûlü?’diye sorduklarında, şöyle buyurdu: ‘Onlar, Allah’ı çokça zikredenlerdir.”(Müslim)
    Bize gelir kelâm, eşlik eder kalem biliriz aslında hepimiz doğruyu da şeride amaç azda olsa düşünmek beraberce… İnşallah cennette buluşmak üzere.
    

Şarkılar…

Yalancı aşklara kandık sanki hepimiz… Bir yabancının yazdığı şarkı sözlerine vurulmak gibi. Onları okuyan sanatçılara platonikçe bağlanmak gibi…
Farkında bile değildik her eserde başka kişilerin parmaklarının olduğunu… Başkalarının dertleri, mutlulukları, aşklarını başkalarının anlatması ne garip şeydi değil mi? Sana olan bağlantılarımı ne de güzel anlatmıştı aslında… Seni sensiz yaşayan ben… Benim farkımda bile olmayan başkalarının mutluluğunu tadan sen… Mutluluk böyle bir şey miydi acaba…
Senin gülmenin bile benim kahkahalar atmama neden olması?
Anlıyorum artık beden bir süre sonra düzenli yaptığı şeyleri hissetmemeye başlıyor gibi. Kalbimin acıları artık hafiflemiş gibiydi ya da artık acıdan uyuşmuş mu demeliydim? Sana bakmaya alışmış gözlerimin her yerde seni görme çabaları… Ne kadarda zordu varlığımdan habersiz olan seni delice en derinlerde yaşamak… Seni bende böyle yapanda buydu belki diye düşünüyorum. Ulaşılmazlık… Köle ile sultanın aşkı demek geçiyor içimden ama ‘’Yusuf ile Züleyha’’ sözcükleri dökülüyor dudaklarımdan… Seninle olan hiçbir şeyin sonu olmuyor başlangıçları sen ortaları sen ama sonlarına hiç varamıyorum her yolda farklı engeller her engellerde de yeni yollar çıkıyor karşıma… Her engel sen tarafından koyuluyordu sevgili, anlıyorum ki koşmamak lazım sahibimmiş gibi o zaman değer kıymet bilinmezmiş. Ben gider sevgili Allah’a emanet…
AŞKLARDA SANATÇILARIN SÖYLEDİĞİ ŞARKILAR KADAR YALAN. BAŞKASININ DERDİNİ BAŞKASI NASIL ANLATIR Kİ… BENİM SANA OLAN AŞKIMI SENİNLE BAŞKASININ YAŞAMASI GİBİ…

Boş sokak,Boş kaldırımlar..

Ağır ağır yürüdüğün boş kaldırımlarda hep yanında ‘o’ varmış hissi olacak içinde. Onunla yürüdüğün zamanlar gelecek aklına… Elini tuttuğun kaldırımların daralan kısmında ona yol verişin, bazen yanından ayrılmamak için yolu geçen arabaları umursamayıp yola atlayışın… Herkes seni tek başına zannederken etrafındakilerden deli damgası yiyecek, yine de kimseyi umursamayıp sadece onu düşünecek acılar içinde mutlu olmaya çalışacaksın…

Sana anlam yüklemeye çalışanlar hiçbir zaman bilmeyecekler aslında onlarda bile ‘O’ nu yaşadığını. Saniyeleri saatlere, saatleri günlere aktarırken insanlar, sen bir zamanda kilitlenip belki günler belki

aylarca çıkmayacaksın. Kendine geldiğinde bile ilk baktığın noktada ‘o’ olacak. Onu görmüş gibi mutlu olup koşmak isteyecek beklide kendine gelemeyip O gördüğüne gidip sarılmak isteyeceksin. İnsanlar seni deli sapık zannedecekler ama kimse bu viran bir âşık yakıştırması yapmayacak.

Herkes aşk kavramını kendindeki gibi biliyordu. Sen onlara göre deli onlar sana göre deli. Dışlanmışlığın adı olacaktı belki de bu… Gün geçtikçe yalnızlaşmanın ona odaklanmanın adı. Üzmeyecektir aslında bu seni çünkü kimse seni ayıramayacaktır ondan. Her saniyen hayallerle dolacak. Önceden gittiğiniz yerlere gidecek. Aynı mekânları tercih edeceksin. DÜŞLERINI BÖLEN GARSONUN NE İSTERSİNİZ LAFINA CEVABIN DAİMA ‘’İKİ KİŞİLİK ‘’OLACAKTIR. Ve sen yine deli olacaksındır.

Kime göre deli… Anlayan olmayacak Anlamak isteyende… Ve sen bir tek deliliğin ile mutlu olacaksın.

Kitaplar Nerede ?

En büyük Dostuma Hitaben;

En büyük yalnızlıklarımdan kurtuluşumdu sayfa araları her sayfasında yeni hüzünler, mutluluklar, acılar en güzeli olan yeni hayaller. İnsanlarla paylaştığın duyguların, rahatlamanın kat ve kat fazlasını bulursun onun her cümlesinde… Sana hitap eden bir kitap sanki seni anlatır gibi okutur sana kendini… En büyük dost, sırdaş yeri geldi mi en büyük aşk, en sevilen sevgili olur kitaplar. Her kitap bir zamanı doldurur keyifle, hüzünle bazen. Kimsenin veremediği huzuru, keyifle zaman geçirmeyi verir bizlere…

Kıskanma duygusunun en çok olduğu varlıklardan biridir insanoğlu. Sevgiliyi, dostu, anneyi, babayı kıskanır. Sevgili, dost gibi sana zaman geçirten ve bu zamanda sana bilgiler yükleyen büyük dostunu görmez. Yabancılaştırır. Kendine ait olan bir parçaya başka parmaklar gözler değdirir. Onlara da kendi dostuyla hayal kurdurur. Paylaşmak güzeldir, evet ama kitaplarda değil. Kitaplar satıldıkça yenileri gelir. Paranın insan değerinden üst noktalarda olduğu bu zamanlarda dostların kelamlarının yeni sahiplerine ihtiyacı vardır. Kitabı satmayan yazar ölür. Kâğıtlar üstünde, tozlarla…

Dostlarınızı saklayın, çok beğendiyseniz önerin yenilerini alıp hediye edin ama asla okumalık kitap haline getirmeyin onları… ‘’Kitaplar kitapçılarda değil sizin ellerinizde, gözlerinizde, düşüncelerinizde değerlenir.’’

Özlemek Nedir ?

Derecesini kim belirler? Herkes özler mi yoksa özlemek bazı kişilere özel bir şey midir? İnsanların özlediğini nasıl anlarız? Özlediğini hep belli mi etmeli insan, susanlar da özlemez mi? Bir biri ardına gelen özlem dolu sorular. Özlemek kelime anlamı ile ‘Bir kimseyi ya da bir şeyi görmeyi, kavuşmayı istemek.’ demek-miş. Biz özlemek kelimesine ne anlamlar yüklüyoruz acaba…

Herkes özlenir mi yoksa sadece sevdiklerini mi özler insan? Sevdiklerimiz… Özlemek sevgi ile doğru orantılıymış anlaya bilene ne âlâ… Özlemek büyük kavram her bedende ayrı yer tutan. Herkesin özlemi kendine göre en büyük, herkes bu işi en iyi yapan…

Özlemin sonu kimine göre kavuşma arzusu kimine de garip bekleyiş. Bizde özleriz, özlersek yazarız. Bize kalem veren aslında doğru orantıda ki özlemdir. Her özleyenin birde özlem bastırma çabaları vardır. Belli etmeden dışa vurmayan duâlar, kalabalıkta mutluluk rolleri… Özlemek kavuşma gününde biter mi yoksa yan yanayken de özler mi insan? Kavuşunca geçer mi o sabırsız bekleyiş o duâ?

Aklıma geldi de mesela insanlar yazı özler, yaz gelince isyan ederek. Bizde böyle mi özlüyoruz? Fatih böyle mi özledi İstanbul’u ya da Şems Mevlana sını? Yusuf(as)’u böyle mi özlemişti Yakup(as) ? Özlem canlı her varlıkta olan ama kademisinin farkına varılmayan, hissedilen, acıtan ama görülmeyen bazen bilinmeyen…

O’nu özleyin

O’nun kullarını özleyin

Yeşilini özleyin

Siyahını özleyin

Gözlerini özleyin bakışıyla gelen…

‘’Özleyin, özlem bitmesin ki var olunsun, sıkılmasın, bunalmasın sevdalar. Özleyin ki kavuşma değer bulsun. Sevda kazınsın hâfızalara. Özleyin ki haram girmesin araya ilelebet olsun yürünen yollar’’

Özlerim ki gördüğüm resimlerindedir kavuşmam. Ne demiş Mecnun; Bir gün bulunduğu yere bir köpek gelir. Kimse ilgilenmezken, Mecnun köpeğe büyük ilgi gösterir. Niye böyle yaptığını sorarlar, “Siz bilmiyorsunuz, bu köpek Leyla’nın diyarından gelmiştir.”
O resmi senin gözün görmüş, bende bakamda huzur bulam…

Gülmek çok mu zor ?

Her sokak , köşe başı neden onu hatırlatır ?

Yürüdüğünden midir onunla , yoksa yürüyenlere mi özenir insan ?Elindeyken görmez de neden gidişlerde öğrenir?

Terkedilişler mi öğretir bize sevmeyi yoksa yok olunca mı anlaşılır değer… Oturursun bir banka hayat durur gözlerini kapatmanla , kulağında gidenlerin sözleri düşlerinde kavuşma . Acılara merhaba dediğin yeni bir yaşam . Vakitlerini onunla geçirmeye başlayacağın hayal dolu zamanlar .

Gidişin farkına varmaya başladığında anılar geriye ket vurmaya başlar. Birlikte yaptıklarınız, cümleleriniz, mimikleriniz bir olur. Dünya o olur da bir sen sen olamazsın artık.Günler onun hayalini başlatır.Öyle de devam ettirir seni her geçen gün daha da eriterek. Kör olursun bazen çevrene , bazen de sağır sana son ses söylenene.

Düşünce anlarsın kalkmanın zor olduğunu. Onun önemini anca o zaman anlarsın belki de.

Belki de bir şeyler paylaşmak istediğinde gelir aklına ve başlar içinde acıya hapsolmuş zamanlar. Gitmeden görmek neden zor bizlere.Neden elde iken körleşir insan . Tutmak neden zor gelir mutluluğa? Mutluluk kaçmayı mı sever aslında ?

Bir şey bilirim aslında ağlaya ağlayabildiysen onunla bırakma asla. Gülmek herkesle kolay da ağlamak güven ister gözyaşlarında.

Aradığını bulmak için çaba gerek..!

Cezaevi voltaları gibiydi ömrümün son günleri… Senin gidişinle boşta kalan kalp damarlarımda kan dolaşımı bile olmaz olmuş, çalışmamaya yüz tutmuştu bütün organlarım. Yaşamak hayal dünyasında kurduğum eski günlerin anısı içindi sadece. Zamanı doldurmak için nefes alışları… Gidişinle boşalan ellerim varlığına alışmışçasına sarıldı şişelere yokluğun daha da derinden yaralamasın diye bu bedeni.

Gündüzleri gecelere bağlamak içindi boşuna gelen uğraşılar her şey seni daha da az hatırlamak üzere kurulmuş akıllıca sanılan planlar düzeneğiydi. Farkındaydım gidişinin ama farkında olmadan yaşamak daha güzeldi, ruhumun sağlığı bakımından. Her şey sendin ya da sen her şeydin beklide ben sadece senden ibarettim. Aptal sorular, dibi görünmeyen hayal ürünleri. Şizofrenik düşlerin sancıları ile dakikalık uykularımdan uyanışlarım.

Her nesnede sen olmak zorunda mıydın ki? Boş uğraşılar aradığım zamanlar girdabında kendim gibi hissettiğim insanlar ordusunun içinde bulmuştum aciz bedenimi. Huzur evi yazıyordu kapısında huzur mu vardı acaba içeride diyerekten girdim, ıssız bucaksız koridor yollarına… Yeni acıların başlangıcına son vermekti amaç, ama her zaman ki gibi yalan düşüncelerde bulmuştum kendimi.

Geceler.

Bazı derin geceler olur mutluluktan uçacaksındır. Öyle sevinçle dolusundur ki her zaman yanında olacağına inandığındandır bütün bu sevinçler. Zaman çabuk geçmez saniyelerin yerini saatler almaya başlar, anlarsın ‘’mutluluk’’ gidiyor. Ayrılık düşünceleri düşer aklına ve her düşüş gerçeğin yansımasıdır biraz da. Belki çoktan gitmiştir… Sana mutluluğu veren kurduğun hayallerdir. Hayallerinde o kadar büyütürsün ki sevgini, gerçekten ayırt edemez olursun.

O başkasının kollarındayken de seninledir aslında ama bunu sadece sen bilirsin. Canını en çok yakan da budur aslında. Her kafanı yastığa koyduğunda yanında o varmış gibi yatar sarılırsın ona benzettiğin yastıklara.

Herkes mi benim gibiydi ben mi herkesdim?

Düşüncelerimle boğuştuğum bu gecelerde, sıcak yatağın huzuruna ihtiyaç duyan bedenim varlığını hissetmek isteyen ellerim hayalini kurmak için çabalayan düşlerim… Sensiz kalmış boş sokakların rüzgârı eşliği ile çıkardığı ahenkli sesler. Etraf mı çok sessizdi ben mi çok yalnız? Bu sorunun cevabını aradığım dakikalarda yalnızlığıma eşlik eden 2. sesler… Korukularımında başlangıcıydı aslında. Gece ayrı bir ahenkle ilerliyor. Ayın o beyaz ışığı başucumu aydınlatırken yerlerdeki kırıntıları toplamaya çalışan karıncaları duyar olmuştum ve o seslere eşlik eden su damlacıkları. Gecenin ayazı arttıkça üşüyen bedenim miydi yoksa yalnızlıktan kaskatı olmuş düşlerim mi? Bu sorunun cevabını arayarak dolaşmaya başladığım odamda sineklerin bile bir arada gezdiğini fark etmiştim. Yalnızlığın bile Allah’a mahsus olduğu dünyada hatalı olan neydi? Bizim aptallıklarımız mı çektiğimiz ya da çekeceğimiz acılar mı? Soruları artık cevaplamakta zorlanıyordum…


Kalemin kelâm olmaya başladığı ilk zamanlar.

Ağırlaşmış bedenlerle çıktık sonu gelmez umut yollarına. Her sokağı aynı, her şey birbirine benzer. Her zerresi sen diye atıyordu… Sessiz ama bir o kadar hızlı. Her boşluktan sen çıkacakmış gibi umut ederek baktım karanlık sokaklara. Umut etmek ne güzel şeydi. Sessiz, sensiz gecen yıla bedel saatlerde zaman kavramı bitmiş saniyemde dakikamda sen olmuştun artık. Sen varken hayat nefes alıyor yaşam mutlulukla devam ediyordu.

Gidişin ardındaki sır perdesiyle karanlığa dönüşen gündüzlerde buldum kendimi. Önünü görmeye yüz tutmuş gözlerimle aradım seni eski günlerde. Boş amaçlar peşinde koştuğumun farkına vardığım zaman ebedi yalnızlığa mahkûm olduğumu anlamıştım. Ebedi yalnızlık…

Her şey sen iken Her nesneyi sen gören gözlerde yoktu başka düşünceler. Derin boşluklar içinde tek başına yaşama tutunma savaşıydı artık ölümü bekleyen yaşantım.

Bugün denizde bekledim seni, gelen her gemiyi izleyip sanki içinden sen çıkacakmışçasına. Biranda gidenlere takıldı gözlerim, senin orada olduğunu düşünerek uzanmak istese de ellerim tutamadı tıpkı gidişin gibi…

Ömürlük Gücünüz var mı?

Bir ömür geçirmektir aşk… Okuduğum bir metnin alıntısıydı, Aşk: Onunla bir ömür geçirmektir. Çok güzel olmakla birlikte kafamda çok soru çağrıştıran bir cümle. Seninle bir ömür geçirmeyi hiç düşünmemiştim ben. Sana olan aşkımın bitebileceğini hiç hayal bile edememiştim. Ne kadar kötü bir şeydi değil mi Fani bir dünyayı hiç bitmeyecekmiş gibi düşünmek. Korkuların başlangıcıydı bu düşünceler. Fark ediyordum ki sen bende bir parça olmaya başlamıştın artık. ‘’Uyurken bile ben yoktum sen vardın, sen yatarsan yatıyor sen kalkınca kalkıyordum.’’ Sen mutluyken gülüyor Sen üzgünken ben kahroluyordum. Kalp atışlarım dahi senin ritminle hareket eder olmuştu artık, kızmıyordum kendime hayatın her noktasında seni ararken senden başka bir şey düşünmemekte normal geliyordu artık bana.

Dua'lar Var...

Her insanın zor zamanları vardır. Sıkıntıya düştüğü, üzüldüğü, sabrının sınandığı, aldatıldığı… Dünya fani bir hayat, biz inananlar olarak biliriz ki bir sınavdayız. Hayatımızın kıyamette son bulacağını bilir bu hususta yaşarız. ‘’Öyle bir sınavdayız ki kitabı açıp bakmak serbest (Kuran-ı Kerim)’’. Her zorluk zamanında bizi huzura kavuşturacak, güç verecek ayetler, hadisler ezberlemeliyiz ki dilimizden kalbimizden şükrümüz eksik olmasın. Ahir zaman bizi zorlayacak her şey bize bir şekilde dokunmakta, sabrımızla oynamaktadır. Sabrın tükendiği yerde ‘La tahzen. İnnallâhe Meâssabirin’ ‘Üzülme Allah sabredenlerle beraberdir.’ deyip sabır ile her şeyi bilen rabbe havâle etmeliyiz.

Şeytanın bir kul ile en çok uğraştığı zaman sabah namazıdır. Ezanda seslenir bize müezzin Esselatu hayrun minen nevm (Namaz uykudan daha hayırlıdır) “Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namaz kıl ve özellikle sabah namazını! Zira sabah namazı meşhuddur.” (İsra, 17/78) Çevremizde özellikle okul vakitlerinde namaza gitmek istediğimizde gelen sabit cevaplar vardır; Sonra kılarsın… Bu vakit geldiği zaman; Ebu Katabe İbnu Rıb’i anlatıyor:”Resulullah Aleyhissalatu Vesselam buyurdular ki: “Allahu Zülcelal hazretleri buyurdu ki: Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve kim bunu vaktinde kılmaya devam ederse onu cennete koyacağım diye katımda ahidde bulundum. Kim de bunu vaktinde kılmaya devam etmezse katımda onun hiçbir ahid yoktur.”

Nerede bizim ufkumuz ?

Ufukta duran O ise, izlemek nasıl güzel olmasın? Her insanın huzur aradığını sandığı zamanlar vardır, derin düşüncelere daldığı… Denizin kenarına oturursun ve ufuklar hayallerin, geleceğin ve geçmişin olur. Suçlu ufuklar mı? Ufuktakiler mi? Yoksa bizler miyiz? Ufuklar, hep var herkes oturup izliyor ele geçen nedir? Ben acı, sen mutluluk, onlar gam, keder, dert, tasa… Sorunları büyüten kafasında bizlersek çözümde bizde midir? Yoksa bizler onlara amâde mi? Onlar bizi içten içe yiyen bitiren düşündüren, bizlere yön veren ufuklar olmuş farkına varana ne âlâ…

Yalnız adamların dert paylaşım yeri boş banklardan gelen ufuklar… Otursak aslında dost ile koysak başımızı omuzuna hüzünü dile vursak ben anlatsam o sussa, o sussa da ben anlasam… Zaman yok olsa insanlara körleşsek, tek avuntumuz dost ile dertleşsek… Ufuklarımızı kısaltsak ve gerçeğe dönsek? Fark etsek çözümün dibimizde olduğunu, kaçmak yerine çözsek… Acıyı bir nefes sigara gibi düzenli almaktansa paylaşsak, dışa vursak, rahatlasak… Var mı bizle gamlanacak dostlar? Varsa ne âlâ…